Eylül ayında dergiler zengin içerikleriyle okuyucularının karşısında. İşte ayrıntılar...
UMRAN “MISIR: SİSTEMİN TURNUSOL KAĞIDI” DOSYASI
Umran Dergisi Eylül 2013 Sayısında MISIR: SİSTEMİN TURNUSOL KÂĞIDI başlığıyla çıktı. Mısır darbesi ve ardından yaşanan katliamı, Katliam, Batı Dünyası ve Körfez Ülkeleri bağlamında ele alan Umran`da bakın bu ay hangi konular var...
3 Temmuz 2013’te Mısır ordusu, Mursi karşıtı gösterilerden sonra Mursi’yi görevden aldı. Bunun üzerine Müslüman Kardeşler, darbeye karşı geldi ve Mursi’nin yeniden görevine iade edilmesi için kalabalık gösteriler düzenlediler. Mursi taraftarları başta Kahire’deki Nahda Meydanı ve Rabiatü’l-Adeviyye Camii’nin civarını doldurdu. Güvenlik güçleri yüzlerce göstericiyi 14 Eylül 2013’tekatletti ve başta İhvan liderleri olmak üzere binlerce kişi tutuklandı. Gezi Parkı olaylarında beş ölüm gerçekleştiğinde ayağa kalkan dünya ve özellikle de Batı medyası ve yönetimleri, Mısır’da beş bin insanın ölümünü görmezlikten geliyor, üstünü örtmeye çalışıyor. Yine Mısır’daki darbeye destek veren Suudi Arabistan, Mursi’nin devrilmeden önce ipleri tamamen kopardığı Suriye’deki Esed yönetimine nefes aldırdı ve Suriye konusunda ne kadar ciddiyetsiz olduğunu gösterdi. Bölgesel ve uluslararası güçlerin ikiyüzlülüğünden cesaret bulan Esed kendi halkını kimyasal dahil her türlü silahlarla katletmeyi sürdürüyor.
Nasıl ki, Peygamberliğin ilk yıllarında İslâm düşmanı Mekke müşrikleri, İran’ın Bizans karşısındaki zaferinden kendilerine bir haklılık ve üstünlük payesi çıkarmaya çalışmışlarsa, bugünün İslâm karşıtı küresel ve yerel güç odakları da Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in bir askeri darbe ile iktidardan uzaklaştırılmasından kendileri için psikolojik avantajlar hatta meşruiyet gerekçeleri devşirmeye çalışıyorlar. Müslüman Kardeşler sözcüsü Mena el-Kazaz’ın sözleri Mısır’da yaşananları başka söze gerek bırakmayacak şekilde açık ve net olarak ifade etmektedir: “Bu bir hükümet değildir, bu bir rejim değildir. Bu sadece bir mafyadır. Demokratik sürecin her aşamasında çuvalladılar. Onlar tankların ardına gizlenerek gelen liderlerdir. Mısır’ın güçlenmesine kastı olan gayrimeşru bir mafyadır. İnsanlığa karşı işledikleri suçlarının bedelini ödemek zorunda kalacaklardır. Onlar kanunsuz işler yapan insanlardır. Biz demokratik sürecin her aşamasını kazandık fakat onlar kaybetti. Onlar için tek yol, tankların ve silahların gücüyle gelmiş oldukları politika sahnesini terk etmektir.”
Mısır ordusu darbeyi gerçekleştirirken uluslararası meşruiyeti elde edeceği için ülke içerisinde Müslüman Kardeşler’den gelebilecek düşük yoğunluklu direnişi de izole edebileceğini düşünüyordu. ABD ve AB darbenin ilk aşamasında “darbeye darbe demeyerek” darbe hükümetine ihtiyacı olan manevra kabiliyetini yarattı ancak bu noktada daha önce tahmin edilmeyen ya da etkisinin düşük olacağı öngörülen Türkiye faktörü devreye girdi. Filistin-İsrail Barış görüşmelerinin başladığı bir dönemde Camp-David düzeninin devamından yana tavır koyan Ordu güçleri İsrail tarafından desteklenirken, ABD Mısır açısından vazgeçilmez rolünün de etkisiyle iç siyasetteki bütün aktörlerle görüşerek dış politika açısından kendi çizgisine yakın çıktılar üretilmesinin zeminini oluşturmaya çalışıyor.
Uluslararası cılız kınamalara rağmen Mısır’ın kan dökücü darbecileri, “teröristler” olarak adlandırdıkları şeyi kökünden halletme kararında olduklarını hiç sıkılmadan, alçakça ilan ettiler. Mısır’daki çözümsüzlüğü tetikleyen en önemli unsurlardan biri de darbeye destek veren ABD, İsrail, Batı, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin bu desteklerini hafifletmeyi düşünmemeleri. Darbede etkin rol oynayan ve kanlı olaylardan sonra istifa eden Muhammed Baradey’i bile ihanet suçlamasıyla yargılama kararı alan darbeciler İhvan’a göz açtırmamakta kararlılar.
Mısır’da ordunun darbe yapıp meydanlardaki göstericilere ateş açması yahut Müslüman Kardeşler hareketinin yönetici kadrolarını tutuklayıp cezalandırması gibi gelişmelere bakarak, Mısır’ın geleceğine ilişkin “eski düzene geri dönülüyor” tarzı bir yoruma gitmek asla isabetli değildir. Bu, artık Ortadoğu’da olabilecek bir şey değildir. Bölgede eski düzene geri dönülmeyecektir. Zira o düzen, zaten eskidiği, ‘işlevini tamamladığı’ için terk edilmiştir. Bundan böyle, ‘yeni düzen’ kurulmaya çalışılacaktır, süreç bu yönde devam edecektir...
Daha da önemli esas nokta şu: “İslâmcılık başarısız oldu, İhvan-ı Müslimin hareketinin önderleri Hasan el-Benna ve Seyyid Kutup’ların devri tamamlandı!” diyenlerin unuttuğu bir husus var. Onların çabası kendi dönemlerinde siyasi bir başarı sağlamadı belki ancak Müslüman dünyada ilk defa düşünce, içtihat ve şuurun sokağa yansımasını/taşmasını sağladı onların fikirleri, ilkeleri ve çalışmaları…
İletişim: www.umrandergisi.com
YEDİKITA: OLİMPİYAT BİR ‘OYUN’ MU?
Olimpiyat oyunlarının 2 bin 789 yıllık tarihi serüvenini inceleyen Yedikıta dergisi, bilinmeyen ayrıntılara ulaştı ve ilgi uyandıracak önemli bir dosya yayınladı.
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi Eylül sayısında Olimpiyat Oyunları’na geniş yer verdi. Tarihçi Yazar Harun Tuncer’in yaptığı araştırmayı “Osmanlı’nın Olimpiyat Macerası Olimpiyat Bir ‘Oyun’ mu?” başlığıyla kapaktan farklı bir bakış açısıyla sunuyor. Olimpiyat’ın çıkış noktası, amaçları ve tarihi serüveninin ayrıntılı bir şekilde aktarıldığı yazıda, Osmanlı Devleti’nin konuya yaklaşımı da ortaya konuluyor.
Hristiyan Kral’dan Olimpiyata Tepki
Dergide yer verilen bilgiye göre; Yunanistan’ın batısındaki Elis kentinde bulunan Olimpia’da düzenlenen cemiyetin adı olarak milattan önce 776 yılında ortaya çıkan Olimpiyat, ilah addettikleri Zeus adına “beden ve ruh uyum içinde meczi” yoluyla yapılan bir merasime verilen isimdi. Bu oyunları seyredenlerden alınan ücret ise tapınak papazlarına bırakılıyordu. Kadınlar bu dini merasime alınmaz, gizli seyredenler yakalandıklarında ise uçuruma atılarak cezalandırılırdı. Oyunlardan umulan diğer bir maslahat ise sık sık çatışan site devletleri arasındaki çatışmalara son verilmesiydi.
Makedon ve Roma krallığı döneminde de devam eden bu oyunlar Kral II. Theodiosius zamanında son bulmuştu. Hıristiyan krala göre bu bir putperest âdetiydi ve ortadan kaldırılmalıydı.
Osmanlı’dan Olimpiyatlara Resmi Tavır
Modern olimpiyatların başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti’ne hem katılım hem de silah sergisi açması için tekliflerde bulunulduğunu ortaya koyan makalede, ilk resmi teklifin ise 1906 yılında yapıldığı kaydediliyor. Osmanlı’nın Olimpiyatlara mesafeli durduğu belirtilirken, resmi davetlerin Meclis-i Mahsusa’da görüşüldüğünü ancak nazikçe reddedildiği belirtiliyor. Gayri resmi katılımlara ise izin verildiği ancak genelde katılanların gayri müslim azınlıklardan oluştuğu anlatılıyor.
Dergide ayrıca, Kasım Hızlı’nın “Suriye’de Müslüman Olan 100 Bin Nusayri”, Yrd. Doç. Dr. Selim Hilmi Özkan’ın “Zenta’da Esir düşen Mühr-i Humayun”, Prof. Dr. Kenan Ziya Taş’ın “Diyarbakır’dan Bağdat’a Kelekle Seyehat”, Erkan Kırın’ın Kubbeşehir İstanbul”, Hüseyin Cemil’in “Zavallı Türkçe!”, Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu’nun “Yüce Osmanlı Meclisi Divan-ı Hümâyûn” ve arşivden çıkan ilginç bir belgeyi kaleme alan Ertuğrul Özbilen’in “Siyonist Yahudiler Filistin’e Değil Amerika’ya Gitsinler” başlığı ile verilen yazısı ilgiyle okunacaklar arasında bulunuyor.
İletişim: www.yedikita.com.tr
TÜRK EDEBİYATI’NDAN “EVVEL GİDEN AHBAP” DOSYASI
Türk Edebiyatı dergisi bu ayki sayısında geçtiğimiz ay kaybettiğimiz edebiyatçılarımızMustafa Miyasoğlu, Hilmi Merttürkmen, Ahmet Erhan, Servet Somuncuoğlu için “Evvel Giden Ahbab” başlıklı bir dosya hazırladı. Dosya konusunun yanı sıra bu ayın röportaj konuğu olan Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay kültür sanat faaliyetlerini anlattı. Türk Edebiyatı dergisinin eylül ayı sayısında bakın daha neler var?
Kültür ve sanat dünyamız, geçen ay tam bir yaprak dökümü yaşadı. Şair, deneme yazarı ve romancı Mustafa Miyasoğlu, sahaf Hilmi Merttürkmen, şair Ahmet Erhan, TRT yapımcısı, araştırmacı ve fotoğraf sanatçısı Servet Somuncuoğlu ve şair Sedat Umran, birbiri ardınca hayata veda ettiler. Miyasoğlu, Somuncuoğlu ve Umran çok yakın dostlarımızdı. Hepsine Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.
Türk Edebiyatı dergisi olarak elbette bu büyük kayıplara bigâne kalamazdık. Yahya Kemal’in “Veda Gazeli”ndeki bir mısradan ilham alarak “Evvel Giden Ahbab”başlığıyla bir dosya açtık. Bu dosyanın ilk yazısı Abdullah Uçman imzasını taşıyor. Abdullah Bey, 1970’lerin başında tanıştığı, hattâ bir ara aynı evi paylaştığı fakülte arkadaşı Miyasoğlu’yla ilgili hatıralarını yazdı. Sezai Coşkun, Dursun Gürlek ve Mehmet Nuri Yardım da Miyasoğlu hakkındaki kanaatlerini anlattılar. Ömer Erdem, “Fotoğrafsız Gökyüzü” başlıklı yazısında yakın dostu ve TRT’de mesai arkadaşı olan Servet Somuncuoğlu’yla ilgili hâtıralarından, Recep Seyhan ise iki ay önce hayata veda eden hocası Ali Tanyeri’den söz ediyor. Ben de, izninizle, Defterimde 40 Suret adlı kitabımdaki Sedat Umran portresini iktibas ettim. Merhum, 1996 yılında yazdığım, ilk defa Aksiyon dergisinde yayımlanan bu portreyi çok beğenirdi.
Bu sayımızda röportaj konuğu olarak, son zamanlarda kültür ve sanat alanında büyük hamlelerine şahit olduğumuz Küçükçekmece Belediye Başkanı Aziz Yeniay yer alıyor. On yıl içinde üç büyük kültür merkezi (Cennet Kültür ve Sanat Merkezi, Sefaköy Kültür ve Sanat Merkezi, Halkalı Kültür ve Sanat Merkezi) açan ve bu merkezlerde çok ciddi kültür ve sanat faaliyetleri yürüten Küçükçekmece Belediyesi’nin son hamlesi, Halkalı’da yapılan ve açılışı geçen ay Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından gerçekleştirilen ArenaMega isimli dev gösteri merkezi oldu. Sayın Başbakan, açılışta bu gösteri merkezinin ismini eleştirmiş ve Türkçe bir isim bulunmasını istemişti. Aziz Yeniay, Türkçe isim konusunda çalışmaların yapıldığı, yakın bir tarihte yeni ismi kamuoyu ile paylaşacakları müjdesini verdi.
Röportajımızı, Priştine’de bir üniversitede bir süre görev yapan genç akademisyenlerimizden Mehmet Samsakçı’nın Kosova’yı dünü ve bugünüyle anlattığı ilgi çekici yazısı takip ediyor. İnci Enginün hocamızın kedilerle nasıl tanıştığını anlattığı denemesiyle Tekin Şener’in “Unutuşlar Denemesi”ni severek okuyacağınızdan eminim.
M. Selim Gökçe, Ahmet Hâşim’in değerli okuyucumuz Funda Durmuş tarafından bize dijital kopyaları ulaştırılan üç mektubundan hareketle büyük şairin hayatının bilinmeyen bir ayrıntısına ulaştı. Bu mektuplardan anlaşıldığına göre, Hâşim, Osmanlı Bankası’ndan aldığı bir ikramiye ile 1924 yılı ortalarında ilk Paris seyahatine çıkmış, ancak dönüşte parası bittiği için Venedik’te bir otelde mahsur kalmıştı. Funda Durmuş, ayrıca Hâşim’in dört fotoğrafının ve el yazısıyla “Başım” şiirinin dijital kopyalarını da göndermişti. Kendisine teşekkür borçluyuz.
Edebiyat tarihimize karikatürün penceresinden baktığı yazılarıyla dikkatinizi çektiğinden emin olduğum Said Coşar, bu sayıdaki yazısında da çeşitli şekillerde soyulan edebiyatçılardan söz ediyor. Haluk Oral ise yine orijinal belgelerden hareket ederek Yahya Kemal-Vâlâ Nureddin dostluğunu ve Yahya Kemal’in Vâlâ’ya ithaf ettiği “Deniz Türküsü” şiirinin yazılış macerasını anlattı. Halk edebiyatının yaşayan büyük uzmanlarından Nail Tan da, doğumunun 100. yılı vesilesiyle ressam ve şair Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun şiirlerinde halk kültürünün izlerini tespit etti. Hülya Atakan’ın “Nabucco, İştar Kapısı, Babil Kulesi” başlıklı nefis denemesini de zevkle okuyacağınızdan eminim. Deniz Özbeyli’nin “İstanbul Karşılaş(tır)maları” denemesi de öyle...
Bu sayımızı Hatice Gökyılmaz bir hikâyesiyle; Cevdet Karal, Tarık Özcan, Mehmet Aycı, Ziya Paşa Akyürek, Yasin Mortaş, Ali Oktay Özbayrak, Kerem Nadir, Muhammed Hüküm ve Bülent Gündoğan da şiirleriyle zenginleştirdiler. Kırkambar’ımız her zaman olduğu gibi dopdolu...
Daha güzel ve daha zengin sayılarda buluşmak ümidiyle ve muhabbetle efendim.
İletişim: www.turkedebiyati.com.tr
İTİBAR’IN EYLÜL SAYISINDA NELER VAR?
İtibar, ikinci yılının son sayısı olan Eylül sayısında geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz şairSedat Umran’ı ve savaş fotoğrafçısı Coşkun Aral’ı gündeme getiriyor.
İtibar, usta çizer Hasan Aycın’ın çizgilerini yayınlamaya devam ediyor. Türk şiirinin önemli isimlerini bir araya getirmesinin yanı sıra, genç isimlere yer vermesiyle tanınan dergi bu ay da yeni imzalara sayfalarında yer veriyor. Furkan Çalışkan’ın “Son Müdahale” şiiriyle açılan şiir bölümü Cevdet Karal’ın “Siyah Valiz”, Said Yavuz’un “Cephede Son Asker” ve Suavi Kemal Yazgıç’ın “Annemin Son Hıdrellezi” başlıklı şiirleriyle devam ediyor. Bu sayının diğer şairleri ise, Orkun Elmacıgil, Yağız Gönüler, Emel Özkan, Muzaffer Serkan Aydın, Salim Nacar, Murat Özel, Ertuğrul Gazi Demir, Tuba Kaplan, Fatma Şengil Süzer, Reha Akeloğlu, Sadık Altan ve Kâzım Berkay Özkardaşise ilk kez İtibar’da şiir yayınlamaya başlayan genç isimler olarak yer alıyorlar.
Derginin Eylül sayısının öykü sayfalarında ise Işık Yanar’ın “Mezarlığa Bakan Sandalyeler”, Aykut Ertuğrul’un “Garip Azzam”, Müzeyyen Çelik’in “Yetiş Mihrimah Hanım Yetiş”, Numan Altuğ Öksüz’ün “Pembe Gülüş” ve Zekiye Yaldız’ın “Sinek” öyküleri bulunuyor. Zeki Bulduk ise altı kısa öyküyle okuyucusuyla buluşuyor.
Coşkun Aral Söyleşisi ve Sedat Umran Günlükleri
İtibar’ın Eylül sayısında usta savaş fotoğrafçısı Coşkun Aral ile Ali Görkem Userin konuşmuş. Ortadoğu’nun bu karanlık günlerinde önemli tespitler ve bilgiler içeren bu söyleşi derginin öne çıkan metinlerinden birisi. Mustafa Ruhi Şirin’in 7 Ağustos’da kaybettiğimiz şair Sedat Umran ile ilgili tuttuğu günlükleri de dikkat çekiyor. M. Fatih Andı şiir üzerine yazmaya bu sayıda da devam ediyor. Andı bu kez Sezai Karakoç’u yazmış. N. Ahmet Özalp “Geleneksel Hikâyeler: Hikâye-i Mevlid-i Şerif’ten Hikâye-i Geyik” ile Eylül sayısına katkıda bulunan bir diğer önemli isim. Derginin bu ayki düşünce yükünü ise İhsan Fazlıoğlu, Emre Bağce ve Atasoy Müftüoğlu taşıyor.
Hüsrev Hatemi “Aile Konusu”, Ercan Yıldırım “Aktüel İslamcılığın Kaynakları”, Yusuf Genç “İbrahim Paşalı’dan Alıp da Hiç Veremediğim”, Zeynep Kot Tan “Kapitalistleşmenin İki Osmanlı Veçhesi: Felatun Bey ile Rakım Efendi”, Samed Karataş “Pulbiber Mahallesi”, Büşra Dilek “Problemli Deha: Dostoyevski”, Güven Adıgüzel “Sonsuza Dek Bruce Lee” ve İbrahim Tenekeci “Paranın Seyri ve Koleksiyonculuk” yazılarıyla İtibar’ın Eylül sayısına katılan diğer isimler.
İletişim: www.itibardergi.com
DİL VE EDEBİYAT’TAN "MUSTAFA MİYASOĞLU" ÖZEL SAYISI
Dil ve Edebiyat dergisi, 2013-Eylül sayısını, Ramazan ayının son günlerinde kaybettiğimiz, ömrünü kültür ve edebiyat dünyamıza adayan merhum Mustafa Miyasoğlu’na ayırıyor. Miyasoğlu’nun hayat hikâyesi, eserleri ve kültür tarihimizdeki yeri, ailesi, dostları ve edebiyat dünyamızın önde gelen isimlerince ele alınıyor.
Büyük Doğu ırmağının yetişmesine büyük katkılar sağladığı merhum Mustafa Miyasoğlu, gerek edebiyatın farklı türlerinde önemli eserler vererek gerekse yeni yazarların yetişmesine katkı sağlayarak edebiyat tarihimizde önemli bir yer edinmiş bulunuyor. Miyasoğlu’nun vefatı edebiyat çevrelerinde derin bir üzüntü oluştururken, kültür ve edebiyat camiasının da birçok etkinlik ve yayınla merhum yazara vefa borcunu ödemek istediği gözleniyor.
Bu bağlamda Dil ve Edebiyat dergisi de hazırladığı özel sayı ile Mustafa Miyasoğlu’nun çok yönlü dünyasını okurlara sunmaya çalışıyor. Miyasoğlu’nun “Şairin Duası” ve “Bir Gülü Andıkça” şiirleri ile başlayan dosya, Nevzat Bayhan’ın Mustafa Miyasoğlu ve Sedat Umran’a atfen yazdığı Yıldız Olmalı İnsan şiiriyle devam ediyor:
Yıldız olmalı insan “esma”nın derinliklerinde
“Miyasoğlu” gibi umman,
Derya gibi “Umran” olmalı
Halkla hemdem,
Hakk’la her dem
Bir eli nefsinin yakasında,
Diğeri öksüz, yetimlerin gönüllerinde
Dil ve Edebiyat dergisinde merhum şair Sedat Umran hakkında yer alan bir diğer yazı da Aykut N. Kelebek tarafından kaleme alınan “Şiiri ve Eserleriyle Kalıcı Bir Şair: Sedat Umran” başlığını taşıyor.
Karanlığa Mum Yakan Adam: Mustafa Miyasoğlu dosyasının ilk yazısı Dil ve Edebiyat dergisi Genel Yayın Yönetmeni Üzeyir İlbak’a ait. “Azizim Ağabey: Mustafa Miyasoğlu” başlıklı yazısında İlbak, Miyasoğlu ile 1980’li yıllardaki ilk tanışmalarından Dil ve Edebiyat dergisindeki birlikteliklerine uzanan kültür ve edebiyat eksenli serencamı özetliyor. Miyasoğlu’nun “Ağabey”lik kimliğine vurgu yapan İlbak, onu ülkemizin yakın tarihinde gösterdiği gayretler ışığında “karanlığa mum yakan adam” olarak tanımlıyor. İlbak şöyle diyor:
“Mustafa Miyasoğlu, Müslüman edebiyat çevrelerinin içinde yer alamadıkları için sürekli eleştirdikleri edebiyat yıllıklarına alternatif edebiyat yıllığını hazırlayan ilk kişi oldu. ‘Suffe Yıllığı’ Miyasoğlu ağabeyin hazırladığı ve ‘İslami edebiyat’ duyarlılığıyla Türkiye’de hazırlanan ilk çalışmaydı ve sessizce bir mesaj veriyordu: ‘Artık biz de varız!’”
Dostlukları üniversite yıllarına; Ebubekir Eroğlu, Bekir Oğuzbaşaran, Durali Yılmaz gibi isimlerin birlikte kaldığı öğrenci evi arkadaşlığına kadar uzanan Prof. Dr. Abdullah Uçman ise kaleme aldığı yazısında bu ev hayatı yanında Miyasoğlu ile beraber girdikleri Mehmet Kaplan Hoca’nın derslerinden Sahaflar Çarşısı ve zaman zaman Cağaloğlu’nda Millî Türk Talebe Birliği Kitap Kulubüne yaptıkları ziyaretlere kadar birlikteliklerini aktarıyor. Miyasoğlu’nun, Mehmet Kaplan Hoca’nın yönetimi altında “Haldun Taner’in Tiyatroları” üzerine bir mezuniyet tezi hazırladığını hatırlatarak merhumun o günlerden başlayan çalışmalarına ve dönemin kültürel atmosferine işaret ediyor.
Dil ve Edebiyat dergisi okuyucusu, Abdullah Uçman’ın yazısından öğrendiği Ekrem Ocaklı’nın evindeki manevi, kültürel sohbetlerin perde arkasına Miyasoğlu ailesi ile gerçekleştirilen söyleşi yardımıyla geçiyor. Ocaklı’nın evinde gerçekleşen sohbetlere kimlerin katıldığı, bu mecliste nelerin konuşulduğu ancak Dil ve Edebiyat okuyucuların vakıf olabileceği bir merak konusu olsun diyerek dosyadaki diğer yazı ve yazarlara değinelim.
Vefatı geride büyük boşluk bırakan Mustafa Miyasoğlu üzerine Dil ve Edebiyat’ta yer alan bütün yazıların ayrıntılarına yer vermek mümkün değil elbette. A. Vahap Akbaş’ın “Azizim Mustafa Bey” başlıklı yazısı; Mustafa Miyasoğlu’nun kültür sanat dünyasında bütün olumsuzluklara nasıl direndiğini, başarmak için ısrarla nasıl çalıştığını göstermesi açısından iyi bir örnek. Miyasoğlu’nun Suffe Yıllığı çalışmalarının, en az Abdullah Uçman’ın yazısında belirttiği Yeni Sanat dergisinin yayımlanması için harcanan emek kadar yorucu olduğu anlaşılıyor.
Mustafa Miyasoğlu edebiyatın birçok türünde eser vermiş bir isim; ancak onun dünyasına yalnız bunlarla girmek mümkün mü! Mustafa Özçelik’in yaklaşık yirmi yıl süren Miyasoğlu ile mektuplaşmaları üzerine düştüğü notlar sorumuza cevap oluşturuyor. Bu yazışmaların gün yüzüne çıkarak edebiyat tarihine katkı sağlanması, bundan sonra yapılacak işlerin başında geliyor sanırız.
Dil ve Edebiyat dergisinin Mustafa Miyasoğlu özel sayısı dosyasına katkı sağlayan diğer yazarlar ise şöyle; Bekir Oğuzbaşaran, Abdurrahman Şen, Faik Özdemir, Muzaffer Doğan, Mehmet Nuri Yardım, Ekrem Kızıltaş, Ahmet Kekeç, Hüseyin Altuntaş, Mehdi Ali Seçkin.
Mustafa Miyasoğlu’na ait iki şiir dışında onu kendi kaleminden tanıtan bir yazı da, 1999 yılında Seviyye dergisi sayfalarından alıntılanan “Ben Nasıl ‘Ben’ Oldum” başlıklı yazı… Dil ve Edebiyat dergisinin arşivlenecek Mustafa Miyasoğlu özel sayısına ilişkin notları dergi editörü Hüseyin Altuntaş’ın önerisini hatırlatarak nihayetlendirelim. Altuntaş, “önemli kültür ve edebiyat adamlarımızın kaybı ile bir kez daha ortaya çıkan kültürel alana yoğunlaşma” gereğine değiniyor ve “bu yoğunlaşmayı başlatacak işaret fişeğinin özellikle ve ivedilikle Kültür Bakanlığınca atılması”nın altını çiziyor.
İletişim: www. tded.org.tr
GENÇ DERGİ: KORKUMUZ YOK, İNANCIMIZ TAM VE BAŞIMIZ DİMDİK!
Genç Dergi, eylül ayı sayısında Mısır direnişinin sembolü olan R4BİA işaretini kapağımıza taşıdı: Korkumuz yok, inancımız tam ve: “Başımız Dimdik!”
İşte Genç Haber Merkezi’nden Salih Yüztgenç’in kaleminden Genç Dergi’nin Eylül sayısında okuyacaklarınız…
Dosya konumuz yine dopdolu ve heyecan uyandıracak cinsten. Bu yaz Afrika’ya gidip oradaki kardeşlerimizle buluşan Genç Gönüllüler, ibretlik hatıralarını paylaşıyor bizlerle. İbrahim Özkahyaoğlu’nun hazırladığı dosyamızın başlığı şöyle: “Değişmeye Gittiler Değiştiler Geldiler”
Dünyaya ilişkin, öne çıkan haberleri, Beytullağ Demircioğlu’nun hazırladığı “Dünya Gündemi”nden, ülkemizdeki konu başlıklarını ise, İbrahim Özkahyaoğlu’nun hazırladığı “Türkiye Gündemi”nden takip edebilirsiniz.
Genel Yayın Yönetmeni’miz Mehmet Lütfi Arslan’ın, Resulullah (sav) Efendimiz’den bize miras kalan bir hadiseyle ilişkilendirdiği yazısı, günümüzdeki olayları anlamaya ışık tutuyor: “Başımız Dimdik”
Mehmet Köprülü, Afrika’ya giden Genç Gönüllüler’e, ölümsüz bir üslupla seslenmiş:“40 Yiğittiler”
“Rabia meydanına bu ismi kim koydu bilinmez. Fakat Mısır Firavunları bu mücadelenin adı ve mekânı ne olacak önceden bilselerdi, o meydanda taş üstünde taş, Mısır kitaplarında Rabia diye bir kelime bırakmazlardı.” Rabia Gülcan Kardaş’ın yazısı: “Zulme Direnişin Adı: R4bia”
“Videodaki çocuğun masumca etrafına bakışı şu an olmuş gözlerimin önünden gitmiyor. Burnum şu an sızlıyor mesela.” Ayşegül Genç yazdı: “İnekler ve Oksijen Tüpü”
Sevilay Kösebalan, bizi dünyadan bihaber olmamaya davet ediyor: “Coğrafya Bilginizi Artırın!”
İslâm bir kolaylık dinidir. Peki, buna rağmen, İslâm’ı anlama ve yaşamada neden zorluk çektiğimiz oluyor? Sinan Özgenç yazdı: “Mesele; Kolayın Zor Gelmesidir…”
“Daha çok yolun var. Sen daha çocuksun” gibi ifadelere mâruz kalıyor ya da küçümseniyorsanuz, Yazı İşleri Müdürü’müz Süleyman Ragıp Yazıcılar’ın, “Büyüklere Sesleniyorum: Sizin de “Daha Yolunuz Var!” başlıklı yazısı, ses getirecek cinsten!