İstanbul Üniversitesinin Süleymaniye’de bulunan büyük ve kasvetli binalarının arasında küçük şirin kırmızı aşı boyalı bir ev... Özellikle ziyaret etmeye gidilmese ya da öğrencilik nedeniyle o civarda bulunulmasa, görmeye imkan olmayan bir yer.
Feyhaman Duran (1886-1970) ve Güzin Duran’ın (1898-1981) yaşadıkları ve ünlü tablolarını yaptıkları o eşsiz evden söz ediyorum. Türk resim sanatına yön veren büyük isimlerden olan Feyhaman Duran tıpkı çağdaşı İbrahim Çallı gibi döneme damgasını vuran onlarca esere imzasını atmıştır. Eşi Güzin Duran ile birlikte yaşadığı ev, her ikisinin de vefatı sonrası İstanbul Üniversitesi’ne bağışlanmış ve bir müze ev haline getirilmiş.
Demir sürgülü bir kapıyı açıp içeri girdiğinizde evin bahçe kapısı ile karşılaşırsınız; iki seçeneğiniz var ya kapıyı çalma cesaretini gösterir içeri girersiniz veya kimse yoktur diyerek geri dönersiniz. İlkini gerçekleştirirseniz, kapıyı kısa bir süre sonra bir görevli açar ve o muhteşem bahçe ile karşılaşırsınız.
Küçük dar bir bahçe ama çiçekleri, çeşmesi ve sütunları ile insanları ilk bakışta kendine hayran bırakan ve evin geri kalanı hakkında merak uyandıran bir mekan. Evi gezmek için bir görevlinin refakatinde hareket etmeniz gerekiyor, görevli bayanın refakatinde biz en üst kattan başladık gezmeye. Ev genel itibariyle çok etkileyici, üst kattaki odalarda Feyhaman Bey’in tabloları duvarları süslüyor, dedeleri Hattat Yahya Hilmi Efendi’nin hatları da hemen her yerde kendini gösteriyor; gündelik hayatta kullandıkları ev eşyalarının da odalarda olması gerçekçiliği bir kat daha artırmış.
Halılar, biblolar, kitaplıklarda bulunan Osmanlıca ve Fransızca muhteşem kitaplar, her biri ayrı güzellikte. Evdeki eşyalar ve bu eşyaların dizaynı sanatçı bir aile olmalarının yanı sıra, Feyhaman Bey ve Güzin Hanım’ın ne kadar düzenli ve seçici olduğunu gösteriyor. Yatak odasında bulunan ve Güzin Hanım’ı resmeden portre tek kelimeyle mükemmel desem klasik bir söz söylemiş olurum o yüzden portre hakkında yorum yapmayacağım.
Ev klasik Osmanlı mimarisi ile yapıldığı için haremlik-selamlık şeklinde iki parçadan oluşuyor, evin selamlık bölümüne geçince zaman tünelinde gibi hissettim kendimi, o koltuklarda kimler oturdu, kimler misafirliğe geldi, hangi önemli konular konuşuldu kim bilir. Koltuklara dokundukça ve odanın içinde ağır adımlarla gezdikçe Abbas Halim Paşa, Hattat Yahya Hilmi Efendi, Darülfünun Müderrisleri, Feyhaman Beyin ahbapları ve diğer misafirler gözümün önünden geçti. Ne güzel insanlardı kim bilir, ne günler geçirdiler orada.
Sanatçı olmak güzeldir ama sanatçı bir aile olmak gördüğüm kadarıyla daha güzel, ortak eserler yapmak, çalışmalara birlikte emek vermek ve sonucu birlikte paylaşmak ne güzel…
Evin karşısında bulunan atölye’de Feyhaman Bey’in tablolarından örnekler ve çalışma malzemeleri bulunmaktadır. Malzemelerin çoğu hala duruyor, Feyhaman Bey ve Güzin Hanım yaşasaydı eminim o malzemelerle daha ne güzel eserler ortaya çıkaracaklardı.
Hemen hemen bütün bölümleri gezerken aklımdan şu sözcükler geçti. Feyhaman ve Güzin Duran çifti evlerini iyi ki İstanbul Üniversitesine bağışlamışlar ve üniversitenin emeği geçen değerli yetkilileri bize bu haliyle sunmuşlar. Tabi unutmamak gerek yılların evi, zamanla yıpranıp zarar görmüş ama kültür dostu, bu işte samimi vefakar kültür sanat dostları gecelerini gündüzlerine katarak bu evin yenilenmesini sağlamış.
Süleymaniye semtinde, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin hemen arkasında, İktisat Fakültesi ek binan hemen yanında kısacası İstanbul’un orta yerinde bulunan Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evinin bilinmediği ve tam olarak tanıtılmadığı gözle görünür bir gerçek. Türk resim sanatına uzunca yıllar emek vermiş ve resimleri halen onlarca müzede sergilen Feyhaman ve Güzin Duran’ın insanlığa, sanata ve topluma armağan ettikleri bu eşsiz hazinenin daha iyi tanıtılması ve gezen inceleyen kişi sayısının daha da artırılması gerekmektedir. İstanbul Üniversitesi’nin orada yüzlerce öğrencisi olmasına rağmen acaba kaçının burayı bildiği ve ziyaret ettiği merak konusu!
Başka ülkelerin ve şehirlerin onlarca müze ile sanat galerisi ile nispet yaptığı bir ortamda, yüzlerce yıllık orijinal eserlerini, binalarını sergileyememek ve tanıtamamak ülkemiz adına gerçekten üzücü bir durum.
Kabahatli aramıyorum, ancak şunu da belirtmek istiyorum ki; tanıtımını anlatımını yapmadığımız sürece bu tarz müzelerimiz kültür evlerimiz bilen birkaç kişinin dışında kimse tarafından ziyaret edilmiyor ve asıl amacına yani bağışlanma nedenine de bağışlayan eşsiz insanlara da ihanet etmiş oluyoruz.
Böyle güzel bir tarih hazinesini bizlere yani topluma bağışlayan ve onlarca güzel tabloyu bizlere bırakan Feyhaman Bey ve Güzin Hanım’a ve evin son haline gelmesinde emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Tarih durduğu yerde değer kazanmaz, yaşayarak ve yaşatılarak değer kazanır. Unutmamak ve unutturmamak bizim elimizde.