Biliyorum bu hafta pek çok kişi köşesinde Nelson Mandela hakkında yazacak çizecek. Mandela’nın ne büyük bir insan hakları savunucusu olduğu, onun çileli yaşamı ve uzun hapis yılları uzun uzun medya gündeminde yer tutacak.
Bende yazmak istedim Mandela hakkında bir şeyler ama sadece ölümü anısına ya da sadece onun ismini bilirken ölümünü fırsat bilip onu yazmak isteyenlerden değilim.
Yirmili yaşlarımın ortasında 2008 yılında yapmış olduğum Güney Afrika ziyaretim, gerek apartheid (ayrımcılık) dönemi Güney Afrika’sını gerekse modern Güney Afrika Cumhuriyetini tanımam açısından büyük bir fırsat olmuştu.
Ülkenin güney ucunda bulunan ve yüzyıllardır tüm dünyanın göz bebeği kentler arasında yer alan Cape Town kenti, insanı büyüleyen doğası, mavi ve yeşilin hoş karışımı ve her renkten, dinden ve kabileden onlarca insanın kaynaşmış yaşamı ile kendisini insanlara hayran bırakan bir şehirdi.
O zamana kadar sadece ismi ve neler yaptığı konusunda sınırlı bilgi sahibi olduğum Nelson Mandela ülkede bilinen adıyla Madiba’yı ve yaşamını yakinen tanıma şansım oldu.
Bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti’nin siyahlar ve beyazlar tarafından hiçbir ayrımcılık olmaksızın yönetilmesi ve her dine, her millete, her kabileye ve her yönelime yaşam hakkı verilmesi modern demokrasi açısından gayet normal bir durumdur. Fakat bu ülkede çok değil sadece yirmi yıl önce bu insanların sırf renklerinden dolayı aşağılandığı ve ikinci, üçüncü hatta dördüncü sınıf insan muamelesi gördüğünü hatırlayınca, demek ki dünya üzerinde çözülmeyecek sorun yok demiştim.
Güney Afrika Cumhuriyeti, sömürgecilik döneminin en önemli ülkelerinden biridir. Ümit Burnu gibi coğrafi keşiflerin kilit noktalarından birine ev sahipliği yapması tabii olarak ona ayrı bir yer vermektedir.
Önce Hollandalı akabinde İngiliz sömürgecilerin işgal ettiği bu ülke, pek çok kabilenin ortak yaşam alanı olan ve tamamının siyahi insanlardan oluştuğu bir toprak parçası iken bir anda beyazların ve farklı dinlerinde mekanı olmuştu.
Sömürgeciliğin o tatsız yüzünü gösterdiği bu güzel ülke üstüne bir de ırkçılığı üstelik en talihsiz olanı “renk ayrımcılığını” yaşayınca tamamen dramların ve ızdırabın ülkesi olmuştu.
Nelson Mandela iste tüm yaşamını bu ırk ayrımcılığına ve sömürgeciliğe adamış olan insan, bu yolda yaptığı çalışmalar nedeniyle uzun yıllarına Cape Town kenti açıklarında bulunan Robben adasında küçük bir hücrede geçirmişti.
O ülkeyi, o şehirleri ve o adayı görmek seyretmek, şehir halkından o günleri dinlemek bende çok farklı akisler yaratmıştı. Kim bilir belki de ülkemizde ve bölgemizde bulunan pek çok benzer soruna daha demokratik bir bakış açısı ile bakabilmemi sağlayan da ilk gençlik yıllarımda yaptığım bu seyahatti.
Edindiğim izlenimlerden hatırladığım en önemli ayrıntı, insanların sadece siyah ve beyaz olarak ayrılmadığı, saçlarının diplerine bakılarak dört sınıfa ayrıldıkları bunlardan siyahların dördüncü sınıf insan olduklarıydı. Yani Avrupa kökenli beyazlar birinci sınıf iken, Müslüman ve diğer doğu Asyalılar ikinci ve üçüncü sınıfı oluşturmaktaydı.
Nelson Mandela’nın pek çok cana ve yıllarına mal olan bu kutlu mücadelesi sonrası kurulan Güney Afrika Cumhuriyeti, bugün tüm mezheplerin kiliseleri, tüm mezheplerin camileri, tüm tercih ve yönelimlerim toplanma ve kültürel aktivite merkezlerini bünyesinde barındırmaktadır.
Madiba’nın ülkesi bugün tüm dünyaya demokrasi ve insan haklarına saygılı devlet örneğini göstermektedir. Tabii ki hemen her ülkede olan asayiş ve ekonomik sıkıntılar kimi zaman burada da baş göstermektedir ancak bu durum ülkenin yirmi yıl önce yaşadığı dönemden çok farklıdır.
Cape Town kentinde konu ile ilgili araştırmalar yaparken, apartheid dönemini dinlediğim, o dönemde seksenli yaşlarında olan bir amcanın gazete arşivinden fotoğrafladığım bir gazete sayfasında şu başlığı okumuştum; “Happy Birthday Madiba”. Mandela’ya ülkede Madiba dendiğini de orada öğrenmiştim ve işte bu yüzden bende Madiba ile ilgili yazdım ama onun hayatının ve eseri olan bu yeni ülkenin yakın bir tanığı olarak yazdım.
İyi ki doğdun Madiba, Happy Birthday Mandela…
İyi ki doğdun, iyi ki yaşadın, iyi ki mücadele ettin, iyi ki bize özgürlüğün ne demek olduğunu bir kez daha öğrettin...
İyi ki sömürgecilik ve ırkçılıkla mücadele ettin ve nasıl mücadele edileceğini öğrettin…
İyi vardın ve hep var olmaya devam edeceksin. Sen sadece Güney Afrika ulusunun değil tüm dünyanın Madibası’sın.
Yorgun bedenin mutlu uyusun…