Bizim sömürge aydını kafalı ve de kolay çözümcü yöneticilerimiz, sanıyorlar ki, çocuklarımıza sömürgecinin diliyle eğitim-öğretim yapdırınca, kısa bir müddet sonra biz de onların teknikde-teknolojide erişmiş oldukları o göz kamaşdırıcı durumlarına geleceğiz. Bu buluşları ve uygulamaları ile zevkden dört köşeler. Tabîî, sömürge aydını kafalı ve de kolay çözümcü yöneticinin bu sanısının, bünyesi hastalıklı bir kişiye, sağlam ve gürbüz birisinin elbisesini giydirince onun da sağlam ve gürbüz hâle geleceğini sanmanın ötesinde bir değeri yokdur. Zîrâ, hangi sâhada ve ne konuda olursa olsun; kalkınma, ilerleme, herhangi bir sâhada varlık gösterme; ancak yaratıcılık rûhuna sâhip fertlerin veya toplulukların becerebileceği işdir. Yaratıcılık rûhu da, kişinin kendi ana dilinin zengin kelime hazînesine sâhip olmak ve dilde tam hâkimiyet kurmakla kazanılır. Kendi ana dilinin kelime hazînesine sâhip olmayan, dolayısıyla dilde hâkimiyet kuramayan, üstelik eğitim-öğretimi de bir başka,milletin diliyle gören kişiler ise, ancak kötü bir aktarmacı, kötü bir nakilci, bir taklitçi, bir tercümeci,... olabilirler...
Şimdi... Kendi mektebinde kendi ana diliyle eğitim görmeyen bizim bedbaht gençlerimiz eğitim gördüğü o yabancı dili, Afrika’daki sömürge halkı misâli bülbül gibi konuşuyor dahi olsa; onunla fikir üretimi yapamayacakdır, değer üretimi yapamayacakdır, meselelere çözüm getiremeyecekdir. Zîrâ beyinler; her türlü fikir, değer ve düşünce üretimini yalnızca ve münhasıran, kişinin ana diliyle yapabilmekdedir. Eğer ayrı ve şahsî bir gayretle, kendi anı dillerini yâni Türkçe’lerini gelişdirmedilerse onunla da fikir, değer ve düşünce üretimi yapamayacaklar, meselelere çözüm getiremeyeceklerdir. Kısacası, bizim bedbaht gençlerimiz, kendi ana dillerini iyi öğrenemedikleri için, kıssadaki karga misâli, ortada kalacaklardır. Bu durumda, hayâtda onların yapabilecekleri işler de, haçlı sömürgecilere tercümanlık, acente memurluğu, turistik otellerde garsonluk,... gibi şeyler olacakdır.
‘Okuyucularımızla Hasb-i Hâl’ başlıklı son bölümde ise şu satırlar dikkat çekiyor:Bugün, topyekûn Türk Milleti olarak bizim bir numaralı düşmanımız, bir numaralı derdimiz, bir numaralı meselemiz ve önümüzü tıkayan yegâne engel; cehâletdir, pek çok konuda bilgisizlikdir, millî rûh ve millî şuur yoksunlunluğudur. Ve, bütün bunların neticesi, kim olduğumuzu bilmemek, kim olduğumuzun farkında ve şuûrunda olmamakdır. O halde, en evvel ve her şeyden evvel, milletçe içine düşmüş bulunduğumuz cehâleti yok etmeli, bütün insanlarımızı bilgilendirmeli, bilgi ışığı ile aydınlatmalı ve Türk Milleti’nin bütün fertlerinin kendine gelmesini sağlamalıyız. Bu, başarılamayacak bir iş olmadığı gibi, öyle âhım-şâhım zorluğu bulunan bir iş de değildir. Yeter ki; işi-gücü, mesleği-meşrebi, ictimâî seviyesi ve durumu ne olursa olsun her Türk evlâdı, milletimizin fertlerini cehâletden kurtarma konusunda kendisine de bir vazîfe düşdüğünün idrâkine varsın ve gereğini yerine getirsin…
‘Vuslata Eren Derviş Yûnus Emre’ isimli, külliyatın 4. kitabında Yaman Arıkan, ‘Vuslat’ (13-21), ‘İman’ (21-127) başlıkları altında kişinin Allah’a ulaşmasını sağlayacak yolu ve bu yolun kişiye açılma şartlarını açıkladıktan sonra ‘Eren, Evliya, Ermiş’ başlıklı (127-303) bölümde, bu yolda ilerleyecek ve Allah’a ulaşacak kişilere Kur’ân-ı Kerîm Âyetleriyle rehberlik ediyor. Rehberlik bilgilerini de Türkmen dervişi, Bizim Yûnus’un; âyetleri duru ve çok kolay anlaşılır bir Türkçe ile yorumlayan mısralarından destek alıyor. Yûnus’un güzeller güzeli deyişlerinin mısralarının, beyitlerinin, ilâhilerinin en güzelleri sayfalardan gönüllere seller gibi, çağlayanlar gibi akıyor.Türkmen Dervişi Bizim Yûnus’un en katıksız, saf ve tertemiz Türkçesi ile sunuluyor. Bizim Yûnus’un gönlünden sayfalara akan ilâhî güzellikleri, hiçbir değişikliğe uğramaksızın, sayfalardan da okuyanların gönlüne akıyor. Ana sütünün doğrudan bebeğine aktığı gibi… Tükenmez hazlarla…303. sayfadan 369. Sayfaya kadar devam eden ‘Mûcize Nedir? Kerâmet Nedir?’ başlıklı son bölümde Yaman Arıkan, kavramların derin mânâlarını açıkladıktan sonra Kur’ân-ı Kerim’de yer alan mûcizelerden bazılarını tam metin hâlinde veriyor.Bu bölüm; açıklamalarla, ilâhî müjdelerle, Rabbanî öğütlerle ve yüce dinimiz İslamiyet’i maddî kazanç kaynağı hâline getirenlere karşı korunmak için îkazlarla, kitabı okuyanlara bir armağan hüviyetine sâhiptir.Yaman Arıkan’ın haşmetli ve târihî Türkçesi, okuyana ayrı bir haz veriyor. Düzgün ifâdeler ve harikulâde üslup, emsal alınacak mükemmeliyette.UYANIŞ YAYINEVİ: Ticârethâne Sokağı Nu: 41 Tevfik Kuşoğlu İş Hanı Daire: 14 Sultanahmet, Eminönü, İSTANBULTelefon: 0.212-527 29 49 Belgegeçer: 0.212-527 58 87 e-posta: [email protected] // www.uyanis.com.trYAMAN ARIKAN: 1937 yılında Manisa’ya bağlı Salihli İlçesi’nin Gökeyüp Köyü’nde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde bitirdikten sonra, öğretmeninin harâretli ısrârları üzerine babası onu şehre gönderip okutmak istedi. Ancak, mâlî imkânları elvermediği için buna muvaffak olamadı. Küçük Yaman, babasının keçi sürüsünü gütmek üzere çobanlığa başladı. Ne var ki, Gökeyüp'ün yeşil ve serin dağları ona âdetâ zindan geliyordu. Bir şekilde kaçıp, şehirde tahsilini devam ettirmek için plânlar düşünmeğe başladı. Bu maksatla tasarladığı bir plân gereğince, Salihli’nin pazarı olan bir Çarşamba günü, gütmekte olduğu keçi sürüsünü dağda bırakarak şehre geldi. Pazar için şehre gelmiş bulunan köylülerinden, 6 kişiden 10'ar liradan 60 lira borç para alarak İstanbul'un yolunu tuttu. Orada; yokluklar, zorluklar ve sıkıntılar içinde, ortaokulu Beyoğlu Ortaokulu'nda, liseyi de ülkemizin seçkin liselerinden olan Kabataş Erkek Lisesi'nde okudu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi ve Filoloji Bölümünü bitirdi. 1967-1987 yılları arasında çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yaptı. Bu arada telif-tercüme, yirminin üzerinde esere imzâ attı. En kapsamlı çalışmasını ise BİZİM YÛNUS üzerine yaptı. Hâlen ülke meseleleri hakkında çeşitli projeler üzerinde çalışmaları devam ettirmektedir. Yaman Arıkan evli ve dört çocuk babasıdır. Arapça, Farsça ve İngilizce bilir. Telif Eserleri: *İslâm Ahlâk ve Fazîleti ,*Gençlere Dînî Bilgiler. *Türklük Gurûr ve Şuûru.*Aklın Sesi veya Sağlıklı Çözüm. *Yayınlanmayan Mülâkaat veya Bâb-ı Âlî'den Hâtıralar. *Unutamadıklarım. *İki Millî Mürşîd. *Azrâil'e Meydan Okuyan İki Türk. *Millî Varlık ve Bekaamızın İki Temel Direği. *Ne Çabuk Unuttunuz. *Yûnus Emre ve Deyişleri (7 cild. Bu eserin henüz ilk 4 cildi basılmıştır.)Tercümeler: *Hak Yolcusunun Düstûrları (Ahmed Er Rufâî). *Gavs-ı Âzam Seyyid Abdülkadir Geylânî'nin Sohbetleri (Abdülkadir Geylânî). *Gafletten Kurtuluş - 2 Cild (Ebülleys Semerkandî). *Müzekkin Nüfus (Eşrefoğlu Rûmî'den sâdeleşdirme). *İlâhî Nizâm (Gazâlî). *İlâhî Ahlâk (Gazâlî). *Kırk Esas (Gazâlî). *Âbidler Yolu (Gazâlî). *Ârifler Yolu (Gazâlî). *Ey Oğul (Gazâlî). *Ledün Risâlesi (Gazâlî). *Nûr Kandili (Gazâlî). *Va'z Risâlesi (Gazâlî). *Mukaddes Merdivenler (Gazâlî). *Kıstâs-ı Müstakîm (Gazâlî). *Kavâidü'l-Akaaid (Gazâlî) |
KISA KISA… KISA KISA…
1-AFŞAR AĞITLARI: Emir Kalkan / Ötüken Neşriyat.
2-SUNA KIRAÇ / ÖMRÜMDEN UZUN İDEALLERİM VAR: Yayına Hazırlayan: Rıdvan Akar / Suna ve İnan Kıraç Vakfı.
3- İNTERNET ÜZERİNE: Hubert l. Dreyfus – V. Metin Demir / Küre Yayınları
4- AMERİKA BAŞKANLIK SİSTEMİ: Kubilay Çelik. As Kitap.
5- LONTANO: Jean Cristophe Grange / Tankut Gökçe. Doğan Kitap.
DERKENAR:DİLİMİZ(İKİNCİ BÖLÜM) Prof. Sabri Esat SiyavuşgilKelime ırkçılığı ve onun tabiî bir neticesi olan uydurma ve yakıştırma kelime imali, yalnız memleket maarif ve kültürünü değil, millî birliğin temellerini sarsacak bir tehlike olmağa yüz tuttu. Aşırı tasfiyecilik ve uydurmacılık, bilhassa manevî kelimeler hazinemizi kuruttu. Öyle ki, günlük hayatın en basit ihtiyaçlarını bile sözle ifâde edemez bir hâle geldik. Bu hareketi bütün kuvvetiyle destekleyen devlet otoritesi, mekteplerden başka, matbuata, edebiyata, radyoya, hattâ tiyatro ve filmciliğe fiilî müdâhaleleriyle, münevverleri ve halkı alışık oldukları kelimeler yerine uydurma tabirler kullanmağa zorladı. Bu devirde, emre itaat edenlerin yevmî gazetelerin bir günlük ömrüne münhasır kalan yazıları bugün araştırılıp gözden geçirilecek olursa, bu tazyikin zaten fakir olan fikir hamulesini nasıl büsbütün mahvettiği kolaylıkla anlaşılır. Hakikaten uzun bir müddet, en mâsum mevzularda bile kalem oynatmak zorluğu, birçok değerli insanları yazı hayatından uzaklaştırdı ve bunların yerine ellerindeki kalemi pîşekâr şakşağı olarak kullananlar kaim oldu. Nihayet, zoraki bir gayretkeşlikle yaratılan bu kelime fakirliği ve anarşisi, bu tasfiye hareketinin en hararetli taraftarlarını bile susmağa veya kemküm etmiye mahkûm edince, nasıl kötü bir çıkmaza girildiği gün gibi âşikâr oldu. Artık daha geç kalınırsa, bir daha telâfisi mümkün olmıyacak bu zararlı yoldan hemen dönmek icabettiği anlaşılmıştı. Nitekim, bu yolda ayak diremek istiyenlerin çıkardıkları güçlüklere rağmen, uydurmacılığa bir son verilmek düşünüldü, acele ve tazyikli bir tasfiyeciliğin bir müddet dilden koparıp atmağa çalışmış olduğu kelimelere yeniden vatandaşlık hakkı tanındı.Fakat bu doğruyu ve uzağı gören hareket, tam şuurlara ve gönüllere huzur ve emniyet vereceği sırada, tafsili ve izahı hiç de güç olmayan bâzı hâdiseler, ruh hâletleri ve nihayet menfaatler yüzünden, kundaklandı ve tasfiyecilikle uydurmacılık afeti, o zamana kadar görülmemiş bir savletle yeniden dilimize çullandı. Tabiî bütün bu zikzaklı sergüzeştler esnasında, diline bile sahip olamıyan milletin birçok milyonları harcandı ve heba edildi. Bugün dilimize bu sâyede üç beş kelime sürülmüş olduğunu iftiharla söyleyenler, bu yolda sarfedilen milyonların azametine mukabil elde edilen neticenin sönüklüğünü artık idrak etmiş olsalar gerektir. Acaba iktisadî kalkınmamıza sarf edilmiş olsaydı, bugün nimetini milletçe göreceğimiz o muazzam paranın pek küçük bir kısmiyle Türkçemiz için çok daha hayırlı bir mesaiye girişemez miydik? Çok daha verimli bir eser yaratamaz mıydık? Ama bunun için dili dar görüşlü ve kaprisli bir politikadan kurtarmak ve bütün hayatlarını vicdanlı bir bilgi ve temiz bir sanat aşkı ile Türkçeye, onun edebiyat ve kültürüne hasretmiş olan kimselere başvurmak lâzımdı. Belki bundan sonra bu yola sapacağız. Hiç olmazsa bu sefer, sağlam adımlarla hakikat ve güzelliğin bulunduğu istikamete doğru yürüyelim.(Yazıyı gönderen Alparslan Yasa Beyefendiye teşekkür ederim. O.Ç. )