Serhat Halis yazdı(Mavi Hap Kırmızı hap yazıları - 1)Bundan böyle “Mavi Hap Kırmızı Hap” adında bir dizi yazıyla karşınızda olacağım. Mavi Hap Kırmızı Hap yazıları, çoğunluğun sıkça telaffuz ettiği ve yer yer bize dayattığı “doğruların” hiç de öyle olmadığını göstermeyi amaçlar. Bir anlamıyla doğru kabul edilen yanlışları teşhir etmek, bu yazı dizisinin temel varlık nedenini oluşturacaktır.Liberal “Akademiklerin” “Demokrat” HayranlığıBu dizinin ilk yazısı, ABD Başkanlık Seçimi’ne ilişkin olacak. Zira kendini “solcu”, “demokrat” ve “hümanist” olarak tanımlayan hatırı sayılır bir çevrenin, bu yarışta bir taraf olduğunu görüyoruz. Ağırlıkta (tıpkı "brexit"te olduğu gibi) “akademiklerin” bugünlerdeki temel gündemini oluşturan bu yarış, ortalama bir demokratın, (teorik düzlemde ve/veya gönül bağıyla da olsa) Hilary Clinton’ı desteklediği bir alanı ifade ediyor.Tam da burada, Hillary Clinton’ın iktidara gelmesi halinde, bunun dünya ve insanlık adına olumlu bir şey olmadığını belirteceğiz. Bu aşamada, ABD Başkanlık Seçimlerine dair, mavi ve kırmızı olmak üzere okuyucuya iki hap uzatacağız. Clinton’ın ve Demokratların (politik olarak) Trump’tan çok daha “beter” olduğunu görmek isteyenler, kırmızı hapı alarak yazıyı okumaya devam edebilirler. Onların göreceği başka bir gerçek var. Aksini düşünenler ve bunda ısrar edenler ise, mavi hapı alarak, kendi doğrularıyla yaşamaya devam edebilirler. Onlar, yazıyı burada bırakıp, mutlu hayatlarına dönebilirler.İki ucu boklu değneğin herhangi bir ucunu tutmak zorunda bırakılmış geniş yığınların bu içler acısı hali, aslında trajikomiktir. Şöyle ki: Eğitimcileri tarafından yıllarca metafizik mantıkla yetiştirilen geniş yığınlar, üçüncü halin imkânlılığını tasavvur bile edemezler; bu trajiktir. Yine bu kesimler, cehalet içerisindeki ukala bilgelikleriyle, ortalıkta arz-ı endam etmektedirler; bu da komiktir.Kuşkusuz yığın dediğimiz andan itibaren, “akademikler” ve “aydınlar” kendini bunun dışında tutacaktır; işte bu da tam anlamıyla bir dramdır. Zira yukarıda adı geçen değneğin, herhangi bir tarafını tutmak konusunda, çoğu zaman kitleyle aynı davranış örüntülerine sahip olduklarının farkında bile değillerdir. Yığından farklı olarak yaptıkları tek şey, ağdalı cümlelerle işi biraz daha dolandırmaktır. Son aşamada ise sistemin sunduğu alternatiflerden birine “yetmez ama evet” diyeceklerdir.(Liberal/demokrat kanattaki) Bu akıl tutulması, ABD’deki başkanlık seçimlerine ilişkin sergiledikleri refleksle kendini bir kez daha göstermiştir. Kendine “Marksist” diyenlerin de içinde olduğu geniş bir sağlı sollu liberal/demokrat çevre, bu seçimlerde Clinton’ın neden kazanması gerektiğini anlatmak için bayağı ter dökmektedir.Demokratlar ve Clinton Yeryüzündeki Savaşları Durduracak mı?Bu çevrelerin temel argümanları ise, ABD’de Demokratların, Cumhuriyetçilerden daha demokrat olduğudur. Dolayısıyla demokrat bir adayın ABD’nin başına gelmesi demek; dünyada açlığın, yoksulluğun ve ABD kaynaklı savaşların ve ölümlerin durması ya da azalması anlamına gelecektir. ABD’de yaşanan bir seçime ilişkin en temel argümanları, böylesi farazi bir saike dayanmaktadır işte. Komik değil mi? Ama gerçek.Öncelikle, şu, ‘demokratların yeryüzündeki savaşları ve ölümleri durduracağı ya da aza indireceği’ safsatasına bakalım. Bunun doğruluğunu kanıtlayacak yegâne denek taşı, Demokratların geçmişteki icraatlarına bakmak olacaktır.6 Ağustos 1945, güneşli bir pazartesi sabahı, Japonya’nın Hiroşima kentine, yüz binlerce insanın ölümüne neden olan ve Amerikalıların “little boy” adını verdikleri atom bombası atıldı. Bombanın sabah atılmasının tek nedeni, Amerikalıların yapmış olduğu araştırmaya göre, Japonların en çok o saatlerde sokaklarda olması idi. Fazla değil üç gün sonra bu sefer “fat man” adını verdikleri atom bombasını Nagazaki şehrine attılar Amerikalılar. İşte tarihin gördüğü bu en büyük toplu katliam gerçekleştiğinde, ABD’nin başında Demokrat Partili Başkan Harry S. Truman vardı. İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanın ölümüne neden olan Amerika, Demokrat Başkanla yönetiliyordu. Aynı durum Birinci Dünya Savaşı için de geçerliydi.1960 ve 1970 arasında, başta Latin Amerika olmak üzere dünya halklarına ve devrimci güçlere karşı paramiliter gruplar oluşturarak katliamlar yapan, adeta dünya halklarına kan kusturan ABD’nin başında da yine Demokratlar vardı.İşin ilginç yanına bakın ki, yeryüzünün en “gaddar” işkencelerinin yapıldığı ve yüz binlerce Vietnamlının ölümüyle sonuçlanan Vietnam Savaşı’nın mimarı da, Amerika’daki Demokrat Partili Başkan John F. Kennedy’di. Ölümünden hemen önce Vietnam’a girilmesi için tüm talimatları vermişti. Bu işin esas teorik temeli ise; domino teorisi uyarınca Vietnam'da komünist bir iktidarın çevre bölgelere sıçrayacağını düşünen bir başka demokrat başkan Truman tarafından atılmıştı. Vietnam’da en kanlı çatışmalar ise, başka bir demokrat başkan Lyndon B. Johnson döneminde hayata geçecektir.Yine Ernesto Che Guevara’yı katletmek için özel birlikler kuran ve faşist Bolivya hükümetinin destekçisi olan ABD’nin başında da Demokrat Partili bir başkan vardı. Guevara’nın ölümünün baş sorumlusu ABD’deki Demokrat Parti yönetimiydi.Nikaragua’da sosyalist ve ilericilere karşı katliamlar gerçekleştiren ve ülkeyi aile serveti sayan diktatör Anastasio Somoza Debayle’yi destekleyen, halka karşı silahlı eylemler düzenleyen paramiliter güç “Contralar”ı kuran ve Nikaragua’da gerçekleşen sosyalist devrimden sonra ambargo uygulayarak insanların açlıktan ölmesini hedefleyen ABD’nin başında, dönemin Demokrat Partili Başkanı Jimmy Carter vardı.Bolivya'dan Guantanamo'ya, Kamboçya'dan Nikaragua'ya, Filistin'den Afganistan'a örnekler çoğaltılabilir.Kapitalizmi Tanımadan Seçimler YorumlanamazÇok açıktır ki, Demokrat Parti iktidarları döneminde ABD yeryüzünde pek çok savaşın müsebbibi olmuş, milyonlarca insanı doğrudan ve on milyonlarca insanı da dolaylı olarak öldürmüştür. Demokrat Parti iktidarlarının geçmiş sicilleri, bu seçimlerde iktidara gelirlerse dünyada savaşları azaltacaklarına dair herhangi bir ipucu vermiyor bizlere. Bilakis anlaşılıyor ki, geçmişteki Demokrat Parti icraatları, dünya insanlığını köleleştirmek ve boyunduruk altına almak çabasından başka bir şey değildir.Bu kölecileştirme politikası Demokratların hiç de yabancı olmadığı bir alandır. Okuyucu için biraz şaşırtıcı olabilir ama Demokrat Partililerin kölelik yanlısı tavırları, ilk çıkış yıllarında Cumhuriyetçiler tarafından sert şekilde eleştirilere tabi tutuluyordu. Cumhuriyetçiler köleliğin kaldırılmasını savunuyorken, özellikle güneyli Demokratlar köleliğin devamından yanaydılar. İlk Demokrat Partili Başkanlar Franklin Pierce ve James Buchanan kölelik yanlısıydılar. Bu bir dönemin önemli politik çekişmesi halini almıştı Amerika’da. Güneyli Demokratlar, kölelik yanlısı politikalarıyla Cumhuriyetçilerle mücadele etmişlerdir 19. yüzyılın ilk yarısında.Kapitalist ilişkiler ağını bilmeyen biri için, Demokratlar çok “sevimli” görünebilir Trump’ın yanında. Zira ne yapacağı açık olan, nobran, sevimsiz, ırkçı ve saldırgan bir herif karşısında; güler yüzlü, sevimli, yumuşak ve demokrat bir aday… Dışarıdan bakınca görünen bu… Ama doğada bazı şeyleri çıplak gözle görmek pek mümkün olmuyor. O güler yüzün altında yatan içten pazarlığı görebilmek için bazen farklı araçlara ihtiyaç duyuyor insan. Demokratların ABD ve dünya tarihinde üstleniği misyon da tam olarak bu farklı araçlardan bakınca görülebilir.Kapitalizm, yeryüzündeki vahşetini gizlemek ve varlığını masumlaştırmak için çeşitli “sevimlilikleri” devreye sokar. Düzen bu sevimli organizmalar vasıtasıyla kitleleri maniple eder. ABD’deki Demokrat Parti olayı da bunun bir parçasıdır. Demokrat Parti’yle, insanlığın sorunlarının çözümünün mümkün olduğunu işarete yeltenirler. Oysa mesele çok daha köklüdür ve bir sistem sorunudur. Mesele, düzgün sistemde bozuk çarkların olması da değildir ve çözüm, bozuk düzende sağlam çarkın olmayacağını bilmekten geçmektedir.“Demokratlar” Ne Kadar Demokrat, Obama Ne Dedi Ne Yaptı?Bugün Hillary Clintonlar tam da bunu temsil etmektedir. Hatırlayalım Obama henüz adaylığı döneminde nasıl pazarlanmıştı dünyaya. ABD’nin ilk siyah başkanı… Barışçı politikalar... Demokrat kişilik... Dünyanın sorunlarına çözüm… Küresel ısınma ve çevre sorunlarına aşırı duyarlılık... Dinler arası diyalog…Sonuç? ABD Obama döneminde, devlet eliyle siyahların sıklıkla öldürüldüğü ve bu nedenle hemen her yıl büyük siyahî ayaklanmaların yaşandığı bir ülkeye döndü. Ve obama, tüm Cumhuriyetçi başkanlardan daha fazla nükleer tesis inşa etti. Ortadoğu’da görece laik iktidarların yıkılması için elinden geleni yaptı. “Arap Baharı” adı altında bir kan deryasına çevirdiği Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı şeriatçı çetelere teslim etti. Siyasal İslam, Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton döneminde bilinçli olarak hortlatıldı. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu, binlercesinin cesedi Avrupa kıyılarına vurdu.Hillary Clinton ve Demokratların dış politikası, özellikle Ortadoğu’da, seküler rejimlere ve çevrelere karşı, İslami rejimler ve çevreleri desteklemek biçiminde gelişmiştir. Türkiye de dâhil, el attıkları tüm İslam coğrafyasında şekillenme bu yönlüdür. Bu demokratların sinsi bir politikasıdır ve aynı zamanda ABD Kapitalizminin sürdürülebilirliğini sağlayan bir dinamodur. Yoksa 48 saat içinde IŞİD’i yerle bir edecek bir güce sahip ABD’nin, bunu 2 yıldır yapamıyor oluşunu neyle açıklarız! Eminim ki ABD’deki İslamcıların tamamının Clinton’ı desteklemelerinin de anlaşılır bir nedeni vardır.ABD’nin Dışişleri Bakanı olarak demokrat Hillary Clinton döneminde, hiç olmadığı kadar savaş, gözyaşı, ölüm, açlık, sürgün ve göç yaşandı. Yine Clintonların Ortadoğu’da süre giden savaşa silah temin eden şirketlerle olan ilişkisi tüm dünyada herkesin bildiği bir sır adeta. En gerici, faşist çevrelerin ve silah firmalarının Trump’ı desteklemesi beklenirken, Clinton’ı destekliyor olmaları, ilginç olduğu kadar da bir gerçeğe işaret ediyor olmalı.Bu satırlar yazıldığında henüz ABD’deki başkanlık seçimleri sonuçlanmamıştı. Bu anlamıyla bu yazı kimin kazanacağına ya da kazandığına dair bir şey söylememektedir. Ancak Clinton’nın kazanması durumunun, Trump’ın kazanması durumundan çok daha iyi olmayacağını açık şekilde bir ifadesidir bu yazı.İşin kilit noktası ise, Trump’ın tüm çıplaklığıyla ne olduğunun bilinmesine rağmen, Clinton gibilerinin, gizlendikleri maske arkasında bir türlü gerçek yüzlerinin görülemiyor olmasıdır. Bu, bağrında bir tehlike taşımaktadır. Vasat entelektüel ve politik bilgiye sahip bireyler bir yana, ortalamanın hayli üstünde olduğunu gördüğümüz entelektüel ve politik birikimiyle çeşitli aydınlar bile bu kandırmacaya aldanabilmektedirler. Bu kesimler; Clinton’ın, ABD’nin, Kapitalizmin ve Demokrat Parti’nin temsil ettiği gerçeği göremeyerek; Clinton ile Trump arasında bir ayrım yapmayı ilericilik olarak adlandırmaktadırlar.Başta da söylemeye teşebbüs ettiğimiz gibi, “bozuk düzende sağlam çark olmaz”. Kapitalizm, kitleler nezdinde boku bal olarak gösterebilme yetisine sahip sistemin adıdır. Belirli bir donanımdan yoksun geniş yığınlar bu gerçeği göremez ve büyük bir iştahla her boku yer. Önünüze konan kâsedeki bala kepçe sallamadan evvel; kapitalizm gerçeği ve bilincinizin seviyesi arasındaki diyalektik bağı bir kez daha düşünün derim. Ama illa da "Dadından yenmez, ben bu bala bi' parnah çalayım" diyorsanız; afiyet olsun efem...
Gündem
09 Kasım 2016 - 10:15
Güncelleme: 09 Kasım 2016 - 10:23
Liberal akademiklerin Clinton hayranlığı ve sosa bandırılmış demokratlık
"1960 ve 1970 arasında, başta Latin Amerika olmak üzere dünya halklarına ve devrimci güçlere karşı paramiliter gruplar oluşturarak katliamlar yapan, adeta dünya halklarına kan kusturan ABD’nin başında da yine Demokratlar vardı..."
Gündem
09 Kasım 2016 - 10:15
Güncelleme: 09 Kasım 2016 - 10:23