Ali İzzet Keçeci yazdı
Antik dönemdeki adını halen kullanan sayılı birkaç bölgeden biri olan Trakya tarih boyunca pek çok medeniyete ve kavme ev sahipliği yapmış olup bugün dahi bu önemli kentleri ile insanlığa yol göstermeye devam etmektedir. Fırat ve Dicle ile medeniyet yatağı olan Mezopotamya’ya benzer şekilde Tunca ve Meriç ile sulanan doğu Trakya toprakları balkanların kapısı niteliğinde olan Edirne şehri ile taçlanmaktadır.
Edirne tarih boyunca farklı isimlerle anılmış olmakla birlikte İmpator Hadrianus dönemine denk gelen Roma hâkimiyeti ile önemi giderek artmış ve yüce imparatorun adı ile anılır olmuştur. Hadrianus’un nefesini artık üzerinde hisseden Hadrian’ın şehri zamanla Edirne’ye dönüşmüş ve bugünlere gelmiştir. Belgrad nasıl ki orta Avrupa’nın kapısı konumunda ise, Edirne’de Balkanların kapısı konumundadır ve tıpkı Belgrad gibi nehirlerle çevrilidir. Traklardan bugüne yaşayan tüm kavimlerden izler taşıyan Edirne hiç şüphesiz Bursa’dan sonra Osmanlı payitahtı olmanın şerefini uzun yıllar yaşamış ve her ne kadar bu şerefi İstanbul’a kaptırmış olsa da, önemini kaybetmemiştir.
Şehirde bulunan eserlerin başında hiç şüphesiz her yerden görünen minareleri ile Koca Sinan’ın ustalık eseri, Sarı Selim’in gölgesi Selimiye Camii gelmektedir. Selimiye diğer pek çok selatin camisi gibi külliye şeklinde olup, çarşısı, haziresi ve medresesi ile bugün halen canlı bir konumdadır. Eski Cami ve Üç Şerefeli Cami ise imparatorluk öncesi Osmanlı’nın zirve eserlerinden olup özellikle dört minaresinin de farklı özelliklerde olması ile kendine hayran bırakmaktadır.
Eski Caminin hatları ve kalem işleri ise, İstanbul dâhil pek çok şehirde yer alan camilerde dahi olmayan özellikle ve güzelliktedir. Sarayiçi, II. Beyazıt külliyesi ve adını tek tek sayamadığımız daha nice güzel cami ve yapı Edirne’nin renkleri arasında yer almaktadır. Avrupa’nın en büyük üçüncü, Türkiye’nin en büyük sinagogu da yine Hadrianus’un şehrinde yer almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu, şeref levhası Lozan antlaşması ile tekrardan Türkiye topraklarına katılan Karaağaç ise Türkiye ile Yunanistan arasında yer alan kara sınır kapısı, Lozan anıtı ve Karaağaç tren istasyonuna sahiptir. Balkan şehitliği de yine bu topraklarda yer almakta olup, bölge tarihi açısından çok önemli kilometre taşlarına sahiptir.
Eserlerin güzelliği, insanların güzelliğine ve o güzelliklerde yemeklerin ve tatların güzelliğine yansımıştır Edirne’de. Yöresel tatlılar, kurabiyeler ve yemekler ile şehri ziyaret eden kişiler hiçte memnuniyetsiz kalacak gibi görünmemektedir.
Şehirde gördüğümüz tek olumsuz durum, Sarayiçi yönünde yer alan Beylerbeyi Camii haziresinin hazin manzarasıdır. Hazirede yer alan türbe onarılmış olmakla birlikte, mezar taşları inanılmaz bir durumdadır. Öyle ki; yaklaşık beş yüz kadar mezar taşı üst üste yığılmış ve çoğu bu esnada tahrip olmuştur.
Osmanlı mezar taşlarında eşsiz bir örnek olan ve adını şehirden alan Edirne ekolüne sahip sayısız mezar taşı bir odun yığını gibi istiflenmiş ve çürümeye terk edilmiştir. Şehrin güzelliği ve tarihine gölge düşüren bu uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi ve mezar taşlarının koruma altına alınarak kurtarılması en büyük arzumuzdur.
Tarihin her döneminde kilometre taşı özelliği gösteren Edirne bugünde Türkiye Cumhuriyeti’nin Yunanistan ve Bulgaristan vasıtası ile Avrupa’ya açılan serhat şehridir. Olumsuzluklar olsa da tarihi eserlerini bugünlere getirmiş ve korumuştur, her açıdan bir ekole sahip olan Şehr-i Hadrianus, geleceğe açılan bir penceredir.
Hadrianus’un nefesini her daim üzerinde hisseden Edirne, Sarı Selim’in gölgesinde gelen geçen tüm insanları ve tarihi selamlamaktadır.